Rengigül

"Mezar taşı kaybolur, şarkı kaybolmaz."

Büyük Çerkez Sürgünü’nde anne ve babasını, “31 Mart Vak’ası” diye bilinen 1909’da öldürülen, birlikte büyüdüğü Adliye Nâzırı Nâzım Paşa’sını kaybeden, “Meclis-i Mebusan-ı Osmanî” mebuslarından, Mevlevî, saygın bir iş adamı, buğday ihracatçısı, Karahisâr-i Sâhib Şehremini Sarı Hacı Alizâde Ahmet Efendi’nin sevgili eşi olan, adı “Seni anamın yerine koyuyorum.” diyerek kulağıma oğlu, ilk sinema ve gar lokantası işletmecilerinden Haydar Bey tarafından üflenen, annemin babaannesi Rengigül Hanım’ın,  gelin çıktığı konak İstanbul Üniversitesi, gelin geldiği konakları “İşgâl Yılları”nda, Yunan Orduları Komutanı Nikolaos Trikoupis’in “Şahsi Karargâhı“ olur.

Atatürk’ün halazâdesi, okuldaşı Yüzbaşı Sami Atam, Trablusgarp Savaşı’nda esir düşer. O sırada, Selânik de “Osmanlı Toprakları”ndan çıkar. “Selânik Sürgünü” ile eşi, Üsküplü anneannemiz Habibe Hanım, iki çocuğuyla İstanbul Firuzağa’ya yerleşir. Kızları Bedia Hanım, Rengigül Hanım’ın eşi Hacı Ahmet Efendi’nin torunu, “Elado”yu sahiplenen Bedri Bey ile evlenir. “Savaş ve Sürgünlerin Canları”…

Edinburgh Kraliyet Botanik Bahçesi’nde (The Royal Botanic Garden) yazılmaya başlanan, 10  ciltlik “Flora of Turkey”in 1961 yılından itibaren ilk Türk botanikçisi, soyadı “Düzce Peygamber Çiçeği” gibi yeni bulunan bitki türlerine verilen, bir kitabını Çanakkale şehidi ve ona “Orman Sevgisi”ni aşılayan iki dedesine atfeden, İstanbul’da moda terzihanesinin sahibesinin oğlu Prof. Dr. Faik Yaltırık’ın kızı, karakalem ve fotoğraf ustası Saffet Ural’ın gelini olarak; “Sürgün olmak”, hüzün ile “ol”mak yerine; “Sürgün vermek” ne güzeldir, diyerek;

“Sevgi ve Barış” dolu bir dünyada,  el ele “Zarâfetin Zaferi”nin bestelenmesini diliyorum.

~

D&R

e-kitap

Satın al

İdefix

e-kitap

Satın al

Rengigül Rengigül Hanım’ı Yazarken

Sizi, Afyon Mevlevîhânesi’nden içeri davet ediyorum.
“Âsitâne”si olan bir Mevlevîhâne.

Rengigül Hanım’ın eşi Sarı Hacı Alizâde Ahmet Efendi’nin, 1908 yılında, Mevlevîhâne yeniden hayat bulurken, fotoğrafının olduğu odaya doğru götürüyorum.

Cümle kapısının dışında “Mevlevîhâne’nin eşiğinden içeri adım atan Padişahlar bile eğilerek geçermiş”in anlamına, özüne varabilerek, ön yargıları dışarıda bırakabilerek içeriye gireceğiz.

Bilgi bir umman, büyüklerimizin “alâmet-i fârika”larıyla dedikleri bir umman. Bir damla “ol”arak bu kompleks ummana düşebilirsek, belki de var olan, bilemediğimiz komplekslerimizden arınabilerek, ne güzelliklere şahit olacağız kim bilir, sözde değil özde!

Siz bir “can”, ben bir “can”.

Afyon Mevlevîhânesi’nin kapısından yukarı merdivenlerle çıktığımız  zaman, iç avlu bizi huzur ile karşılıyor. Ağaçların yapraklarından süzülen güneş, su sesi, kuşların şakıması… Namık Kemal’in annesinin mezarı, avluda... Rengigül Hanım’ın seccadesi benzeri, kapıda camekân içinde. Bir basamakla, Hacı Ahmet Efendi’nin de dua ederken fotoğrafının asılı olduğu, genişçe odaya geçiyoruz.  Damadı, Bahar Çelebi’nin oğlu Adil Çelebi eniştemizin mezarı da dergâhta.  Dua ediyoruz huzurla.

Biraz  soluklanıyoruz,  “Aslından uzak kalan kişi, buluşma zamanını arar durur.” dediği gibi “Hamdım, piştim, yandım”ı, “Kadın, Tanrı’nın aydınlığıdır”ı deneyimleyeceğiz. Mevlânâ’nın felsefesiyle örtüştüğü; 225 yıl öncesine dayanan Ebû Saîd Ebu’l Hayr’ın “Yine gel, yine gel; ne olursan ol, yine gel” ifadelerine izdüşüm; içeri geldiğin zaman, istediğin gibi at koşturacaksın demek olmadığının da bilincini taşıyarak, adım adım basamakları çıkacağız.  Yani; seni olduğun gibi kabul edecek diye bir olgu yok."Pişmek" demek."Kural" demek. "Nefsine hâkim olmak" demek. “İnsan-ı kâmil”deki “aşk”ın ışığını saçabilme huzuruna ermek, kadına, çocuğa saygı demek. “ol”mak demek.

“Dinle!”

Bu odada sohbet eder gibi, evimde dost muhabbetlerde gibi, sizi elinizden tutup, kim bilir nerelere götüreceğim? “Yürüdüm ve yürüdüm, ne gördüm?” diyen “Janet & John” ilk kitabımla tanıştıracağım. “Dinle” ve  “Yürüdüm ve yürüdüm ne gördüm?” ile başlayacağım; Kafkasya’dan,  Selânik’ten, İstanbul’a yolculuklara. Zaman zaman, içten yazılarımı paylaştığım arkadaşlarımın “spontane” (kendiliğinden, doğal) ifadelerine yansıma ile anılarınız canlanacak belki de. “Niyaz Zinciri” ve “Tevâfuk” u yaşayacağız, satır aralarında.

1864, Büyük Çerkez Sürgünü’nden itibaren, baharda, doğa sürgünler verdiğinden bugüne, neler görmüş ailemizin fertleri, dostları?

Hoş geldiniz, sefalar getirdiniz…